18.12.11

ebru güzelmeme, abdurrezzak kıllıbacak, japon döneri ve yalancı medya

bu akşam haberleri izlerken farkettim ki, türk medyasının nasıl bi gaz verme olayı varsa artık, nasıl bi şişiriyolarsa haberleri hayran oldum. sırf haber olsun diye varolmayan istatistiklere dayandırarak ister yeni çıkan bi albüm, isterse bi yemek olsun, her şeye rekor kırdırtıyo adamlar.

'çiçeği burnunda popçu abdurrezzak kıllıbacak'ın almanca albümü avrupa'da rekorlar kırdı !!1!bir!! diye girerler mesela habere... nerde ne rekoru kırmış, ne kadar satmış, kim satın almış, ne konseri vermiş anasını satıyım bu adam ? bi türlü söylenmez haberde. ama sanırsın ki yeni nesil zeki müren olucak adam. bi daha ismi bile duyulmaz.

yok efendim 'podyumların gözde ismi ebru güzelmeme'nin arkasından amerika'da tüm mayo firmaları koşuyomuş.. ebru güzelmeme'nin baldır ve bacaklarını şöyle 3-4 dakika izleriz. hangi firmalar koşarmış, kimler kovalarmış, bilemen hacı ! söylemezler.


'döner japonya'da yok satıyo!' gibi bi bomba patlatırlar bi de mesela. hatta bazen o kadar cıvıtırlar ki istanbul bakırköy'den dönerci görüntülerini nerelerinden uydurdukları belli haberlerini desteklemek için yeterli görürler.

yani her şeyimiz 'rekor kırıyo !', 'taş çatlatıyo !' , 'yok satıyo !'sa neden o ülkelerin insanlarına sorunca kimse duymamış olur bunu lan ? misal sırf döner için japonya'ya giderim ben, o sorun değil.


(hayır yani aynı bombalama olayını ben de kullanmak istiyorum gerçekten işe yarıyosa.. 'avrupa asortikpipi'nin peşinden koşuyo, tüm dünya kızları asortikpipi'nin sevgilisi olmak istiyo, ne diyosa rekor kırıyo, tüm dünyaca ünlü futbol kulüpleri transfer etmek istiyo !)

10.12.11

canavar çamaşır makinesinden cin çıkarmak

sevgili ananeme aittir efendim bu bahsettiğim canavar. bedenini sahiplenen kötü ruhun etkisiyle, aynı the exorcist'teki gibi olduğu yerden zıplayıp etrafa korku salan, hatta artık önünden geçerken bana deterjan kapağını açıp yeşil bi sıvı tüküreceğini düşünmeye başladığım çamaşır makinesidir.

adı arçelik full automatic 2200 olan bu arkadaş, kendisini satın aldıklarında (18-19 sene önce) cakasından yanına yaklaşılmazmış. tüm güzelliği ve yeniliğyle sadece ananemin değil, mahalledeki tüm görmüş geçirmiş (ve geçirilmiş) koca koca teyzelerin de hayranlığını kazanmış.

ama ben çocukken bile ilk gördüğüm anda onda bi gariplik olduğunu anlamıştım. (tabi bunda merdaneli makinamızın merdanesiyle otomatik tüfek gibi oynayıp hayali düşman askerlerini öldürebilmemim de büyük bi etkisi olabilir. ama diyorum ya, yine de anlamıştım)

ilk olarak yürümeye başladı, ama bunu önemsemedik. olabilirdi yani, makine de olsa insan insandır dedik ve canı sıkılmıştır gezsin dolaşsın diye düşündük.

ama içine giren şeytanın ilk belirtilerini bi süre sonra kendini belli etmeye başladı. üst tarafının boyası kalkıp açılmaya başladıkça, artık arçelik 2200, bizi çarpmayı tercih eder olmuştu.

bunun hemen arkasından (onu fayanslara sabitlemek suretiyle yatağına bağladığımız halde) olduğu yerden zıplamaya, ve bize çıkardığı seslerle lanetli efsunlar okumaya başladı. kimse bunu fark etmemiş olsa da ben anlıyodum; 'hiih hih hiii !' diye bağırıyodu 'ölüceksiniz olm, sigortanızı attırıp yangın çıkarıcam, düğmelerinizi kırıcam, çamaşırları yırtıcam, akıllı olun lan akıllı !'

bunun üzerine ananemin evine çağırdığımız tamirci geldi, bi iki baktı, bi yerlerini söktü.. içine bişey mi kaçmışmış, bi şey mi kopmuşmuş.. 'eskimiş' dedi zaten, ve gitti. o anda 'tabi ki içine bişey kaçmış kardeşim, şeytan işte lan ! yok mu sizin serviste uygun biri buna ? yok mu ?' diye sorucaktım, soramadım. belki arçelik 2200 beni de büyüsü altına almıştı, belki de tamirci amcanın kıç çatalı beni etkilemişti.. hatırlamıyorum.

sonuç olarak fişini takmadığımız sürece uslu bi çocuk kadar sessiz ve sevimli duran 2200, fişi takılınca değişiyo gerçek yüzünü gösteriyo, su akıtıyo, elektrik çarpıyo.. kirli suyunu canı istediği şekilde banyoya boşaltıyo, kapağını keyfine göre sıkıştırıyo. kazanı dönerken kulakları sağır edici gürültüsüyle tıkırdıyo, fayansları çatlatıyo.

ve en kötüsü de ananem tüm ısrarlara karşı bu emektardan vazgeçmemekte kararlı. yadigarmış o, anıları varmış.

26.11.11

iki adım yürümeye üşenen minibüs teyzeleri

adamı katil eder, manyak eder, psikopat eder lan bunlar.

minibüs ışıklarda durmuş mesela, kapılar açılmış, inen inmiş, binen binmiş. kapılar kapanmış, minibüs harekete geçeli 5 metre olmuş:

'sağda inicek var !' (sanki solda inebilirmişsin gibi)

bi de minibüs şoförünü azarlayanlar olur, inicekleri yerden 10 metre ileride bıraktı diye, 'aaaa o kadar saattir inicek var diyoruz cık cık cık !' diye çemkirenler olur.



olm cidden bi düşünsene, sırf bu teyzelerin varlığından dolayı bile insan evriminin gerçekten çok yanlış ilerlediğini savunabilirim ve buna karşı çıkanın cidden ağzına sıçarım lan.


ha bi de bunlar minibüse bindiğinde eğer yanınız boşsa yandınız. bence en yakın inebiliceğiniz yerde inin ve o bölgeden koşarak uzaklaşın. bi kere yanınıza otururlarsa yolculuk boyunca diken üstünde olma durumunuz var.


bu teyzeler genellikle damperli kamyon misali olduğundan oturdukları koltuk kendilerine yetmez ve sizin oturduğunuz koltuğun 2/3'ünü de (vallahi abartmıyorum lan) ele geçirmeye çalışırlar. ayrıca ellerinde taşıdıkları ve kendilerine evden kaçmış ergen süsü veren bavulumsu çantaları, pazardan veya marketten tıka basa doldurulmuş poşetleriyle tam bi ömür törpüsü olayına girerler. bazen poşetlerini sizin ayak dibinize koyma teklifinde bulunurlar (bu teklifi sakın reddetmeye çalışmayın, bunlar grup halinde gezerler. en ufak ters tepkinizde ağzınıza sıçarlar valla hepsi birden.) bu teklifi reddedemeyip poşetleri mecburen koyarsınız söylenen yere. dar olan koltuk araları bu poşetler yüzünden iyi de yok olmuştur. ben bu poşetler yüzünden ayaklarım havada yolculuk ettiğimi bilirim lan !

kaç kişi okuyosa bu yazıyı, ben hepinizi uyarmış oldum artık. benden gitti yani bunun günahı. olm bak ciddi ciddi söylüyorum lan, bu tarif ettiğim teyzeleri gördüğünüz an kaçın, kaçamıyosanız ölü taklidi yapın. (uyuyo numarası yapmayın artık yemiyolar)

22.10.11

çok güzel kızın aşık olduğu erkek

bak bi dinle.
kız çok güzel gerçekten. hani facebook'da görsen fotoğrafını, “fake lan bu” diyip sayfayı kapatırsın. hani şu sağda 'esra sizinle arkadaş olmak istiyor' diye çıkıyo ya bazı sitelerde, işte öyle güzellikte bi kız. ya derler ya hani, güzellik görecelidir bik bik falan. olm sana göre, bana göre güzel değil; olağanüstü bişey bu. sarışın, mavi gözlü ama böyle bebek yüzlü bişey.. lan uğrunda çok şeyden vazgeçilir yani öyle. çok anlatamadım ama getir gözünün önüne ukraynalı kızlar dan birini, sarışın mavi gözlü, onu türk yap işte..
geçen gün metrobüsteyim. bu kızı gördüm, arada bir bakıyorum yüzüne.. baktı bana, zaten anında aşık oldum. yanında da bi kız var, konuşuyorlar.. 'sevgilisi vardır kesin' diyorum ama yine de bi umut kulak kabarttım. gerçi ne için umutsa ? sanki sevgilisi olmasa, metrobüs’ten kız kaldırırdım.. neyse abi, dinlemez olaydım muhabbet şu:
bebek kız: bk
arkadaş kız: ak 

ak: ee bugün orda naptınız siz ?
bk: bilmiyorum ya.. konuştuk işte biraz..
ak: ne dedin sen ?
bk: bilmiyorum filan diye geveledim.. ben yalan söyleyemiyorum ya.. (saçıyla oynar ve göz göze geliriz)
ak: hmm o ne dedi..
bk: bişey demedi.. abshabah(burda durağa geldik ne dediğini tam anlamadım)
ak: hadi ya.. öpüşüceksiniz sanmıştır
bk: yok.. ama ona karşı çok şey hissettiğimi bir kez daha anladım.. (üzgün surat)
ak: aman boşver 

diyeceksin ki bunda ne var ? niye kahroldun ? olm anlamadın mı.. bu kadar güzel kızın aşık olduğu adam olup, bi de onu üzen var. böyle bi adam var yani. kız ona baya baya aşık, adam bunu üzüyo yani anladın mı ?
nitekim benim bundan çıkardığım ders, kızlar kesinlikle kendisini üzen erkeğe aşık oluyor. dolayısıyla çok güzel kızın aşık olduğu erkek, üzen erkektir.

21.10.11

prezervatifin mangaldan daha pahalı olması

bundan bikaç ay önce mangal yapmak üzere çıktığımız yolda, alışveriş için durduğumuz bi hipermarkette farkettiğim acı gerçek. durex karışık meyve aromalı prezervatif 16 tl iken, yanında kömür hediyeli mangal 15 tl. kaybolup kaybolup durduğumuz dolambaçlı yollarda sıkıntıdan patlarken bu konu üzerine düşünmek için epey fırsatım oldu.

mangal dediğim öyle çok şaşalı bir şey değildi elbet; amerikan dizilerinde arka bahçelerinde barbekü partisi yapan aile babalarının yüzlerine bakmayacağı ayardaydı mesela. ama 7 kişilik bir topluluğun yiyecek ihtiyacına cevap verebilecek niteliğe sahip olduğunu ben şahsen tecrübe ettim.

kömür hediyeli olmasının yanında, dandik bile olsa bi ızgaraya da sahipti.

12lik pakette satılan bi kutu prezervatif, çiftin kullanımına göre maksimum 1-2 hafta yetebilecek donanıma sahipken, mangal dediğimiz şey bir ömür boyu olmasa da en azından yıllar boyu dayanabilecek vasıftaydı. bununla beraber, kutudan çıkan her prezervatif genelde 2 kişinin kullanımına hizmet edebilecekken, mangalda böyle bi doğal sınır mevcut değildi.

balon yapıp voleybol oynamayacağınızı var sayarsak, prezervatifin kullanım alanı göreceli olarak daha darken, mangalda sucuktan domatese, pirzoladan yeşil bibere oldukça geniş bir yelpazeye dağılmış yiyeceği pişirebiliyordunuz. ama tabi ki kullanılabilecekleri mekan sayısı husunda prezervatifle boy ölçüşemezdi.

sözün özü, objektif olarak değerlendirildiğinde, mangal prezervatiften daha üstün bir objeydi. yüksek sıcaklıklara dayanıklı, portatif, birçok insana servis sağlayabilecek bi platform olan mangal ile, bir kutu lateks parçasının karşılaştırılması bile saçma olması gerekirken, fiyat farkı hususunda neden ibre yanlış tarafı gösteriyodu ?

ben böyle bi ikilem arasında çok şükür hiç kalmadım. ne mangalsız, ne de prezervatifsiz bi ömür sürdüğümü söyleyemem. ama arada bi seçim yapmam gerekiyorsa, hiç düşünmeden mangal diyeceğimi düşünüyorum. tabi büyük konuşmamak lazım. günün koşulları da bu hususta oldukça etkili olacaktır.

her ihtimale karşı yanınızda mangal taşıyınız..